En son Afyonkarahisar’ bağlı Şuhut ilçesinden Burdur iline doğru ilerlediğimizi söylemiştik. Saat 13:00 civarında Navigasyonda ilk Salda gölüne gidip oradan Burdur il merkezine geçeriz dedik. Ne de olsa alıştık akşam saatlerinde otel aramaya 🙂 Navigasyonda yaklaşık 2.5 saatlik bir yol görünüyordu. Bizde saat 15:30 gibi orada oluruz. Oğlum Can’ı biraz göle sokar sonra Burdur merkeze hareket ederiz düşüncesiyle yola koyulduk. Bu Burdur’a ilk gelişimiz olacak ve çok gezmek görmek istediğimiz yer var. Bunlar, Türkiye’nin maldivi Salda Gölü, Sagalassos Antik Kenti, Burdur Müzesi, Burdur Saat Kulesi, Burdur Ulu Camii, İnsuyu Mağarası ve diğer tarihi değerleri gördükten sonra bir sonraki durağımız Antalya iline doğru hareket edeceğiz.
İlk önce Salda gölüne doğru gidelim demiştik fakat navigasyonda işaretlediğimiz Salda gölü yolu, normal karayolundan değilde köy yolları üzerinden bize bir rota belirlemiş. Ama km. bakımından az kaldığı için geri dönüp normal yoldan gitmedik. Aslında yol ilk başlardan güzeldi. Köyler bittikten sonra orman yolu başladı ve kısmen asfalt olan yok artık bol çukurlu, taşlı ve çakıllı bir yola dönüştü 🙂 resmen Allah’ın dağı denilecek yerdeyiz. Korkum şu ki arabanın lastikleri bir şekilde patlarsa halimiz ne olacak. Navigasyonda 30 km. yol kaldığını söylüyor ama eğer bu yol 30 km. boyunca hep böyle ise arabanın tüm aksamlarını orman yolu üzerine bırakabiliriz 🙂 uzun bir yolun ardından artık tırmanmaya başladık resmen dağ tırmanıyoruz. Bu saatten sonra dönmek zaten hayal olurdu. İnşallah bu yol bizi bir köye çıkarır da oradan birilerine sorar öyle gideriz dedik ama o köyde karşımıza hiç gelmedi. Dağa tırmanma faslı bittikten sonra bu sefer inmeye başladık ve artık çok sıkılmıştık. Eşim Fatma ve oğlum Can arabanın arkasında artık biraz daha gidersek kesin ayran olacağız derken Salda gölü yolun aşağısında göründü. Gölü görmek bile bize umut oldu yakında bu yol bitecek derken yolda boylu boyunca bir kütük 🙂 Her halde orman yoluna kimse girmesin diye ya da yol çok bozuk diye yolu kapatmak adına yapmışlar. Lakin zorda olsa geçecek kadar bir yeri açık bırakmışlar. Kütüğünde yanından geçtikten sonra tepeden görünen Salda gölü harika görünüyor. Belki de bu yol üzerinden gelmesek her halde bu harika manzarayı fotoğraflayamayacaktık. Artık orman yolu bitti ve yerleşim yerlerine gelmeye başladık. Göl çevresinde biraz dolaştıktan sonra oğlum Can’ı onun gözüyle denize sokmak için aracımızı park ettik.
Gölün çevresinde belki vardır ama biz soyunma kabini bulamadık o yüzden araba içinde perdeler gererek üstlerimizi değiştirip göle doğru yürümeye başladık. Manzara mükemmel kıyıda 10-15 kişi daha var ve Can kendini göle bırakmaya başladı. İlk önce tedirgin olur giremez derken patır patır yürüyerek girdi. Bizde ayaklarımızı sokalım derken su inanılmaz sıcak 🙂 Can demek ki bu yüzden çok rahat girdi. Türkiye’nin maldivleri olarak söz edilen Salda gölü çok güzel ama bize göre değil biz o kadar da etkilenmedik. Doğa ve manzarası hariç tabi ki. 1 Saatlik göl keyfinden sonra Burdur merkezde konaklamak için yola çıkacağız ama Can’ı gölden çıkarmak hiç kolay olmadı. Şundan bundan alırız otelde oynarsın diyerek Salda gölünden ayrıldık. Salda gölünden Burdur merkeze yaklaşık 1 saatlik yol ile ulaşıyoruz. Yine otel aramaları başladı birkaç telefon görüşmesi ile Burdur halk pazarının yanında 150 TL + oda kahvaltı dahil olan çok temiz ve güzel bir otele yerleştik. Şunu söylemek gerekirse her gün bir otele gir, bavulları aç yerleş, duş al, sabah erken saatler de tekrar topla çık, çok zor oluyor. Fatma bu yönden çok zorlandı tabi çocukta olunca bazen elde yıkanacak şeyleri yıka kurut baya uğraşıyordu ve haklıda. Sabah kahvaltısı ve arabadaki atıştırdıklarımızla olduğumuz için otele danışarak merkezde çok güzel eski kimliğini yitirmemiş tarihi bir esnaf lokantasına gittik.
Bir baba ve oğlunun işlettiği mekanın havası çok güzel köşede çok eskiden kalmış bir buzdolabı falan çok otantik ve sevimli görünüyor. Hatta kendilerine de söyledik bunu ve bize emektar buzdolabımız dediler. Aslında lokantadan çok içeride tanıştığımız işletme sahipleri olan mükemmel insanlarla tanışmak bizi çok mutlu etti. Hoş sohbeti olan baba ve oğul anıları ile bol kahkahalı ve bol lezzetli Burdur yemeklerinide yedikten sonra zamanın nasıl geçtiğini anlamadık ve lokantadan saat 22:30 gibi ancak çıkıyoruz. Artık çok yorgunuz hemen otele gidip sabah erkenden Burdur’u gezdikten sonra akşam üstü Antalya’ya doğu hareket edeceğiz.
Sabah erkenden kalkıp güzel bir kahvaltımızı yapıp ödememizi de yaptıktan sonra otelden ayrılıyoruz. Burdur’da ilk durak Burdur Müzesi. Müze, Bulguroğlu veya Pirkulzade Mederesesi’nin kütüphane binasında ve yeni yapılan ek binada yer alıyor. Bu müze 1969 yılında açılmış ve çok sayıda arkeolojik ve etnoğrafik eseri barındırıyor. Müze ziyaretinden sonra diğer durak Burdur Ulu Camii, Pazar mahallesinde bulunan cami 1300 yılında Hamitoğlu Dündar Bey tarafından yaptırılmış. Daha sonra 1749 yılında ise Çelik Mehmet Paşa tarafından restore edilmiş. Caminin hemen yanında bulunan Saat Kulesi ise ilk olarak 18. yüzyılda yapılmış. 1914 teki depremde yıkıldıktan sonra 1937 yılında orijinaline sadık kalınarak yeniden yaptırılmış. Burdur merkezindeki çeşitli cami, hamam ve tarihi evleri gördükten sonra İnsuyu mağarasına doğru hareket ediyoruz. Oğlum Can mağaraları çok seviyor her halde oradaki ışıklandırmalar ona çok farklı geliyor ve heyecanlanıyor, her gittiğimiz bir şehirde eğer mağara var ise mutlaka uğramaya çalışıyoruz.
Burdur il merkezine yaklaşık 13 km. uzaklıkta olan Çatağıl Köyü sınırları içerisinde bulunan İnsuyu Mağarası 1965 yılında Türkiye’de turizme açılan ilk mağara. İçerisinde yoğun damlataş oluşumları olan ve içerideki havanın çeşitliliği nedeniyle bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmekte. Ama ne yazık ki gezimiz sırasında mağara ziyarete kapalıydı. Oğlum Can’ın çok heveslendiği mağarayı göremedik ama Burdur ilini beğendik ileri ki zamanlarda mutlaka tekrar ziyaret edip İnsuyu mağarasına geleceğiz. Burdur’daki son rotamız ve çok görmek istediğimiz yerlerden biri olan Sagalassos Antik Kenti’ne doğru hareket ediyoruz.
Burdur il merkezine 59 km. uzaklıkta olan kente ulaşmak biraz zor genelde bizim gittiğimiz antik kentler ya düzlükte yada deniz kıyısında oluyordu. Ama Sagalassos Antik Kenti deniz seviyesinden 1450 ile 1600 metre yükseklikte kurulmuş. Yukarı çıktıkça kulaklarımız çınlamaya başladı. Burada Müze Kart geçerli müze kartınız yok ise buradaki gişeden alabiliyorsunuz. Kısaca kentin tarihinden söz edersek buranın kuruluşu 12.000 yıl öncesine dayanıyor. Pisidya’nın başkenti olan kentte görülmeye değer birçok yapı var ve kısmen ayakta kalmış durumda. Eşim Fatma ve Oğlum Can ile antik kente kendimizi atıyoruz. Yukarı Agorası, Tiyatrosu, Antoninler Çeşmesi, Roma Hamamı hepsi ayrı güzel. Antik kenti baştan sona gezdikten sonra artık 2 saat uzaklıktaki Antalya iline doğru hareket ediyoruz.
Ağustos 2017