Gezgin Sorular

Gezgin Sorular’ın Nisan 2014 Konukları: Serap ve Tamer

Gezgin Sorular’ın yeni konukları “Serap ve Tamer”

gezgin_sorular_banner_1

Serap hn. ve Tamer bey “gezgin sorular”a hoşgeldiniz. Sizi tanımayanlar için biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhabalar, hoşbulduk… Elbette… Bağlasan durmaz, her fırsatta kendilerini yollara vuran, gezgin ruhlu bir çiftiz. Ayrıca bulgular doğrultusunda gezme hastalığına yakalandığımızı düşünüyoruz 🙂 Kötü bir şey mi bu derseniz, yok biz bu hastalığımızla mutluyuz…

Almanya’nın güneyinde Stuttgart kentinde yaşıyor ve çalışıyoruz. Aslında tam zamanlı işlerimizde bir nevi gezmek için çalışıyoruz diyebiliriz. Gezmeyi, keşfetmeyi, farklılıkları deneyimlemeyi seviyoruz, gördükçe öğreniyoruz ve daha da çok seviyoruz bizim dışımızdaki hayatları…

Aynı zamanda http://gezgindirgezeninadi.blogspot.com/ blogunun sahipleriyiz. 2009 yılından beri “Gezmeyi seven paylaşmayı da sever” diyerek gezme tutkumuzu, gezilerimizi, edindiğimiz tecrübelerimizi ve anılarımızı paylaşıyoruz gezi blogumuzda… Hem bizim seneler sonra hatırlayıp gülümseyeceğimiz hem de gezmek isteyenlerin yararlanabileceği bir kaynak olsun istiyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan ve blogumuzdan aldığımız yorumlar da gezmeye ve bunları daha fazla paylaşmaya motive ediyor bizi.

Bu zamana kadar kaç ülkeye gittiniz? Bu ülkeler arasında sizde hayranlık uyandıran bir yer var mıydı? Varsa nedenleri ile söyleyebilir misiniz?

Sayılar nereden baktığınıza bağlı olarak görecelidir, hele konu gezmek olunca iyice hükmünü yitiriyor. Sayılardan daha önemli olan bir şey varsa, o da gezdiğiniz yerlerin size kattıkları, sizin deneyimlediklerinizdir… Bazı şeylerin madden değil de manen önemi vardır ya, bu da öyle bir konu işte. Ama gezdiğimiz ülkelerin yüreğimize sığdırabileceklerimizden henüz daha az olduğunu söyleyebiliriz. 🙂

gezgin_sorular_banner_3

Gezgin bir yaşam size neler kattı?

Gezmek ve farklı hayatları görmek, öncelikle dünyanın biz ve bizim dışındamızdakiler ya da batı ve diğerleri diye ikiye ayrılmadığını gösterdi. Sırf batıyla aynı düzende yaşamadıkları için diğerleri olmadıklarını, her yerin kendine has ayrı bir dünyası ve mutluluğu olduğunu gösterdi. Örneğin Asya bizim baktığımız yerden belki ilkel görünse de, biz de onların baktığı yerden bencil ve kaba toplumlarız. Ayrıca bizim deneyimlediklerimiz bize dünyanın bu farklılıklarla daha güzel, daha renkli olduğunu gösterdi. Özetle, gezmek bizim önyargılarımızı kırdı, ufkumuzu açtı diyebiliriz.

Elbette biz şimdiye kadar bizim doğumuzu, yani Asya’yı gezdik, gezdiğimiz en batı ise Avrupa oldu. Mesela Güney Amerika’da yine bambaşka deneyimler kazanacağımızı düşünüyoruz. Yine de şimdiye kadar yaşadıklarımız dahi bizi empati kurmaya teşvik etti.

Gezileriniz sırasında olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Her şeyi unuturuz ama fotoğraf makinelerimizi asla… Gezmek kadar yoğun diğer bir tutkumuz da fotoğraf çekmek.

Yollarda sizi zorlayan bir olayla ya da olumsuzlukla karşılaştığınız oldu mu?

Mutlaka oluyor… Zaten başa ne gelirse meraktan geliyor, bizde de o bolca mevcut. 🙂

Örneğin Balkan turunda navigasyonun lafını dinlemeyip “burası çok güzelmiş haydi buradan gidelim” dediğimiz bir yol vardı. Yol yavaş yavaş daralmaya başlayıp arabayla dönmenin mümkün olmayacağı bir kıvama geldiğinde, ormanın ortalarına çoktan dalmıştık bile. Aynı anda yağmurun göz gözü görmeyecek yoğunlukta başlaması, cep telefonlarının çekmemesi korku filmine giriş sahnelerinden değilmiş gibi, bir de birden önümüze ne olduğunu başta anlamadığımız, sağlı sollu hemen her ağacın üstünde asılı olan tabelalar karşıladı. Hırvatça bir şeyler yazan tabelalardan tek anlayabildiğimiz kuru kafa resmiydi. İçinde bulunduğumuz vahamet hakkında yalnız başına bir kuru kafa bile bilgi veriyordu ki, hemen altındaki ”Mines” kelimesi kanımızı dondurdu. Ancak o an geriye dönme imkanımız olmadığı için 10 km boyunca dehşet içinde yavaş yavaş ilerlemekten başka bir çare yoktu. Anayola ulaştığımızda derin bir nefes aldık ve sonradan öğrendiğimiz kadarıyla Hırvatistan’ın savaştan kalma en yoğun mayın bölgesinin içinden geçmişiz…

gezgin_sorular_banner_2

Olumsuzluklar oluyor elbette ama sanırım biz çok fazla dert etmiyoruz kendimize. Belki de olumsuzlukları yenme hissi de motive ediyor. Örneğin Tayland – Kamboçya sınırını karadan geçmenin zorlu olacağını zaten biliyorduk. Bir çok turist tuzaklarının bulunduğunu, herkesin kandırmak için etrafımızda pervane olacağını, hali hazırda düzeneklerinin kurulu olduğunu çok iyi biliyorduk. Yine de çemberin dışına çıkma ihtimaliyle düştük yollara. Belki de hazırlıklı olduğumuz için taksi mafyalarının elinden kurtulup mümkün olan en ucuz ve güvenli yoldan sınırı geçip Siem Reap’a ulaşmamız, yine başarı hissini de getirdi beraberinde.

Her ikimiz de mümkün mertebe pozitif bakış açısına sahibiz, belki de o yüzden olumsuzlukların peşinden genelde bizi mutlu edecek ve o anı güzel hatırlatacak olaylar gelir başımıza. Örneğin Sri Lanka’da bırakın oturmayı ayakta duracak yer bulamadığımız bir tren yolculuğumuz oldu. Soğuk algınlığına yakalanmaya beş kala, yüksek ateşle ayakta yolculuk işkence gibi geldi. Ancak ormanın ortasında araba yollarının bile olmadığı istasyonlarda inmek de bir o kadar imkansızdı. Ayakta sıkış sıkış geçen beş saatin sonunda oturmayı başarınca, yeni bir dördüncü saate girdi yolculuğumuz. Buna hayatımızın en zorlu yolculuklarından biri diyebilecekken, yarım saat içinde hayatımızın en keyifli yolculuklarından birine dönüştü. Trende yanı başımızda duran 8 yaşındaki Malithi’yle oyunlar oynamaya başladık, 7 yaşındaki kardeşinin de bize katılmasıyla zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadık. Öyle ya onlar ingilizce konuşamıyordu biz de onların dilini, ama 4 saat boyunca sadece isaretleşerek birbirimizi anladık. Chatnum’un doğum günü nedeniyle Kandy’ye gezmeye giden aile tam da dönüş yolundaymış. Keyifli geçen 4 saatten sonra adreslerimizi birbirimize verip başkent Kolombo’da ayrıldık. Asya’dan döndüğümüzde iki kardeşten ilk mektubumuzu almıştık bile.

Hayalinizde kurduğunuz bir gezi planı varmı?

Elbette, hayallerimiz her zaman var ve aslında o kadar da çok fazla var ki. Bazıları sadece doğru zamanı bekliyor. Örneğin Orta ve Güney Amerika’yı gezmeyi çok istiyoruz, Aurora Borealis yani kutup ışıklarını görmek, Route 66’i boydan boya geçmek ve ayrıca Sibirya Ekspresi ise yine başka bir hayal… Türkiye’de ise Karadeniz bögesini gezmeyi çok istiyoruz. Bir de Doğu Ekspresi ile Van’a kadar gitmek var hayallerimizin arasında.

gezgin_sorular_banner_5

Mevsim koşulları gezilerinizde etkili oluyor mu?

Hem de nasıl, ikimizde güneş aşığıyız. Ama gri gökyüzüne sahip bir ülkede yaşıyoruz. Sırf güneşi görmek için haftasonunda ani bir kararla 600-800 km yol yaptığımızı biliriz. Ya da kara kıştan kaçıp sıcak ülkelere sığındığımız da oluyor 🙂 Kışın da seviyoruz tabi ama, yaz ve sıcağın yeri bir başka bizim için.

Seyahat sıklığınız nedir? En uzun geziniz kaç gün sürmüştü ve neresiydi?

Aslında belirli bir ritmimiz yok, sadece yüreğimizin sesini dinliyor, yol ihtiyacımızı hissettiğimizde düşüyoruz yollara. Gerektiğinde izinlerimizi tatil günleri ve haftasonları ile birleştirerek mümkün olduğunca fırsat yaratmaya çalışıyoruz. Yine de tam zamanlı iş hayatının arasında yaratabildiğimiz en büyük boşluk bir ay oldu şimdiye kadar. Güneydoğu Asya hayalimizi de bu bir ay içerisinde gerçekleştirdik. Asya’nın sıcaklığı ile tanışma turu olarak gördüğümüz gezimizde vaktimiz yettiğince Tayland, Kamboçya, Malezya ve Singapur’u gezdik ama aklımız başka bir sefere bıraktığımız Vietnam’da kaldı.

Gittiğiniz ülkeler arasında hiç hayal kırıklığına uğradığınız yer oldu mu?

Hayır, olmadı. Çünkü yola beklentilerle çıkmıyoruz. Evet, önceden gideceğimiz yerleri araştırıyoruz. Ama bunlar yine de bir beklenti yaratmıyor bizde. Önemli olan hayal ettiğin şekilde değil de gördüğün gibi tanımak gittiğin yeri, oldugu gibi tadını çıkarmak. Zaten o zaman hayal kırıklığı da olmuyor.

Rotanız dışında tesadüfen keşfettiğiniz bir yer oldu mu?

Genelde ilk belirlenen rota üzerinde pek kalmıyoruz zaten 🙂 Gezilerimize çıkmadan önce mutlaka gideceğimiz yerler hakkında bilgi ediniyor; kaba taslak görmek istediğimiz yerleri ve yapmak istediklerimizi not alıyoruz. Böylece geziye çıkmadan önce rota her ne kadar oluşmuş olsa da, biz yine de rüzgar o anda nereden eserse o yöne gidiyoruz.

Özellikle şehir gezilerinde turistler için çekici olan klasik rotalardan ziyade yan sokaklarda dolanmayı seçiyoruz. Birden tamamen alakasız bir sokakta gördüğümüz herhangi bir şey – ki bu bir kedi ya da bir kapı kolu bile olabilir- ilgimizi çekip o yöne gidiyoruz, sonra oradan oraya derken şehrin bilinmedik bir yüzüyle karşılaşıveriyoruz. Zaten şehrin ritmini turistik noktalarda anlamak mümkün değil, ara sokaklara dalmak, yerlisi gibi dolanmak gerek. Ya da doğa gezilerinde patikaların dışına çıkıp, bir çok kişinin görebileceğinden fazlasını görebiliyoruz. Hatta bazen 500 metrelik yolu 2 saatte bile katettiğimiz olabiliyor.

Ayrıca arabayla yaptığımız gezilerde de çok ilginç keşiflerimiz oluyor. Biz zaten yolda olma hissini seviyoruz ve aslında hedefimiz yolumuz… Birden bir detay ilgimizi çekiyor, düşüyoruz peşine ve zamanı unutuyoruz. Örneğin az önce bahsettiğimiz Hırvatistan’daki mayın tarlası keşfimiz de böyle bir keşifti 🙂 Yine de o gün bugündür “burası çok güzelmiş haydi buradan gidelim” dediğimizde birbirimize bakıp gülümseyip yine de oradan gideriz…

Klasik bakış açısını aştığınızda keşfetmeye başlarsınız, o yüzden turist gibi değil gezgin gibi gezmeli diyoruz…

gezgin_sorular_banner_4

En çok keyif aldığınız geziniz hangisiydi?

Her gezimizden çok keyif alıyoruz çünkü gezmekten, hayattan keyif alıyoruz. Ama yine de iz bırakan daha özel yerler de olmuyor değil. Örneğin Tayland’ı, Tay kültürünü çok sevdik ve ilk Asya seyahatimizin ardından ikinci sene de ayaklarımız bizi tekrar oralara çekti.

Balkan seyahatimiz sırasında ise en sevdiğimiz ülke Makedonya oldu. Daha sınırdan girer girmez bizi karşılayan güler yüzlü gümrük memuru, tek kelime ingilizce bilmeden el kol hareketleriyle gitmek istediğimiz yeri bize anlatmaya çalışan taksi şoförü, o beceremeyince etrafına toplanan ve hep beraber yardım etmeye çalışan esnaf, çay ocağında sırf türk çayını özlediğimiz için dükkanı kapattığı halde bize çay ikram edip parasını almayan çaycı… senelerce hatırlayacağımız anlardan…

Aslında en çok keyif aldığımız şey gezilerden ziyade yaşadığımız an ve anılarımız…

Yakınlarda yapacağınız bir gezi planınız varmı?

Nisan ayında kısa bir Hamburg gezimiz olacak ve önümüzdeki aylarda belki İrlanda ve şimdilik belli olanlardan bir de Prag seyahati var, bunların dışındakileri zaman gösterecek…

Her gezgine sorduğumuz gibi yollara düşmek isteyenlere ne gibi önerilerde bulunurdunuz?

Bizim için gezmek sürekli uzaklara gitmek değil. Yakın da olsa kendi dışımızdaki hayatları gözlemlemek, yeni şeyler öğrenmek demek… Bazen bir şehrin ritmini dinlemek, kimyasını anlamak demek… O yüzden gezmek için kendi şehirlerinden, kendi mahallelerinden, sokaklarından başlasınlar önce. Her gün bakıp da göremedikleri güzellikleri görmeye başladıklarında başlıyor işte asıl macera.

Uzaklara gitmek isteyenler ama göze alamayanlar ise gezi bloglarını, gezenlerin sosyal medya hesaplarını takip etsinler, gezi kitaplarını okusunlar. İnanın gezen insanlar “bak ben ne kadar çok geziyorum” demek için değil, gezme fırsatı yaratamayanlara örnek olmak, kısıtlı şartlarda da olsa gezilebileceğini göstermek ve motive edebilmek için fotoğraflarını, deneyimlerini paylaşıyorlar. En önemlisi engeller yerine hedefler koysunlar kendilerine ve yola beklentisiz çıksınlar. Yürekten isteyen herkes gezebilir buna inansınlar; gönülden istedikten sonra hiçbir şey engel değil…

Bu konuda söylecek çok şey var galiba, ama Nazım Hikmet’in dizeleriyle son verelim 🙂

“Yolculuklar başlamaz yürek çağırmasa
akıl yorulabilir, yılabilir, ama yüreğin sırtı gelmez yere.”

Herkesin yolu açık olsun!

gezgin sorular / nisan 2014

    One Response

  1. I had been very pleased to uncover this web site.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir