Mehmet Bey, ‘Gezgin Sorular’a hoş geldiniz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Merhaba Emrah, hoş buldum… Ben 1981 Nevşehir doğumluyum. İstanbul sevdalısıyım. Nevşehir’deyken de İstanbul sevdalısıydım. Kış boyunca para biriktirir, yazın İstanbul’da yaşayan ağabeyimin yanına gelir ve param bitene kadar gezerdim. Daha sonra 1999 senesinde üniversite eğitimim için İstanbul’a geldim. İlginçtir, üniversite tercihlerimde 11 farklı meslek vardı ama tek şehiri tercih etmiştim: İstanbul. O gün bugündür de İstanbul’da yaşıyorum ve elimden geldiğince İstanbul’u yaşamaya çalışıyorum.
İstanbul Gezginleri adında bir gezi grubunuz var? Grup çalışmaları nasıl gidiyor? Bu grubu kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
Evet, İstanbul Gezginleri isimli bir grubumuz var. Belki benim kurduğum, benim öncülük ettiğim bir grup evet ama sadece benim grubum değil. Onlarca hatta belki yüzlerce sahibi var grubun. İstanbul’u geziyoruz hep birlikte. İstanbul Gezginleri fikri benim İstanbul’a geldiğim ilk yıllara dayanır. Hep aklımda vardı İstanbul’u sokak sokak gezmek, satır satır okumak ama okuldur, arkadaşlardır derken pek vakit olmuyordu. O yıllarda her sene memleketten babam gelirdi İstanbul’a bir süre. Ağabeyimle birlikte kaldığımız evde bir takım da Tarih Vakfı’nın İstanbul Ansiklopedisi vardı. Babam her akşam o ansiklopediden bir cilt alırdı eline ve karıştırırdı, ertesi dün de yollara düşer, ansiklopedinin sayfaları arasında gördüğü yerleri keşfederdi. Açıkcası bu durum beni çok utandırırdı, utanırdım çünkü İstanbul’da yaşayan bendim ama İstanbul’u yaşayan babamdı. Sonra bir gün bir haber aldım. Çok sevdiğim arkadaşım, dostum Çağrı Mutlu bir trafik kazası geçirmiş ve vefat etmişti. Hayalleri, umutları ve planları vardı Çağrı’nın, gerçekleştiremedi. Bu zamansız ölüm bana hayallerimizi ertelemememiz gerektiği gerçeğini hatırlattı ve Çağrı’nın vefatının üzerinden bir ay geçmeden İstanbul Gezginleri Natali ve Fatih’in de destekleri ile kuruldu, ilk gezisini gerçekleştirdi.
İstanbul Gezginleri ile ilgili çalışmalar da yoğun bir şekilde devam ediyor. Şimdiye kadar ayda bir kez gerçekleştirdiğimiz gezileri bundan sonra daha sık yapmayı planlıyoruz. Ayrıca biz İstanbul Gezginleri’ni 2013 senesinde dernekleştirdik, şu sıralar pek de aktif olmayan dernek faaliyetlerini artırmak için çalışmalar yapıyoruz.
Peki zaman içerisinde gezilere olan ilginin seyri nasıl oldu?
Ben İstanbul Gezginleri’ni şimdiye kadar iki ayrı dönemde değerlendiriyordum. İlk dönem ilk gezimizi gerçekleştirdiğimiz 28 Ekim 2007 tarihi ile başlayan dönem. Bu dönemde gezilere katılım çok sınırlıydı. İlk gezimizde her ne kadar geziyi 11 kişi ile tamamlamış olsak da buluşma yerinde sadece 3 kişiydik. En kalabalık olduğumuz gezide ise 20 kişi civarındaydık ve katılanlar da genelde eş dosttu ya da onların eş dostları. Gezilerimiz de bir rutin dahilinde olmuyordu zaten. 2012 senesinde gerçekleştirdiğimiz Galata gezisi ile birlikte de grubun ikinci dönemi başladı. Galata gezisinin öncesindeki bir iki gezide yazılarını tamamen kendi yazdığım gezi kitapçıkları hazırlamaya başlamıştım ve gezileri aylık bir rutinde gerçekleştiriyorduk artık. Galata gezisine olan katılım beklediğimizin çok üstündeydi ve daha önce birbirini hiç tanımayan insanlar gün sonunda kırk yıllık arkadaşlar gibiydiler. O gezide oluşan sinerji grubun geleceğine çok olumlu katkılar yaptı. Bugünlerde gezilerimizin katılımcı sayısı 100’e yaklaştı. Bu kadar kalabalık gezmenin de sıkıntıları olduğu için yavaş yavaş kontenjan uygulamasına geçiyoruz.
Önümüzdeki günlerde belki de dernek faaliyetlerine ağırlık verecek olmamızdan dolayı grubun üçüncü döneminin başlangıcındayız. Bekleyip göreceğiz.
İstanbul Gezginleri’nin hedefleri nelerdir ve Mehmet’in hayalinde kurduğu bir gezi planı var mı?
İstanbul Gezginleri’nin hedefi aslında mottosunda yatıyor: ‘İstanbul’da yaşarken, İstanbul’u yaşamak için…’ Biz yaşadığımız şehrin kıymetini bilmiyoruz; sürekli bir şikayet halindeyiz. Trafiğinden şikayet ediyoruz, kalabalığından şikayet ediyoruz, kirliliğinden şikayet ediyoruz ama güzel yönlerini görmeyi denemiyoruz. Şehrin sokaklarındaki detaylara dikkat etmeden yanlarından geçip gidiyoruz, tarihini önemsemiyoruz, hikayelerin, efsanelerini bilmiyoruz. İstanbul Gezginleri ise her bir detayı görmek istiyor, her detayın hikayesini dinlemek istiyor, şehrin fersah fersah derinlerindeki güzelliklerini bulup çıkarmak istiyor.
Benim dünyada çoğu insanın sahip olmadığı bir lüksüm var. İstanbul’u, şehirlerin kraliçesini her istediğim an gezebiliyorum ama elbette benim de hayalini kurduğum bir rotam var: İstanbul – Roma. Roma İmparatorluğu’nun Doğu ile Batı’sını birbirine bağlayan iki yol. Bu yollardan birisi İstanbul’dan başlayarak Adriyatik kıyısında, bugün Arnavutluk sınırları içerisinde kalan Durres şehrinde sonlanan Via Egnetia, diğeri de Via Egnetia’nın devamı niteliğinde olan ve Adriyatik’in diğer tarafındaki İtalya’nın Brindisi şehrinden başlayıp Roma’da sonlanan Via Appia. Ben bu iki yolun güzergahını gezmek istiyorum. Çok zor bir rota olmamasına rağmen zaman isteyen bir rota. Bakalım belki bir gün gerçekleştirebilirim.
Gruba üyelik ücretli mi? Gruba dahil olmak isteyenler nasıl iletişime geçmeli?
İstanbul Gezginleri 8 senedir tamamen ücretsiz bir gruptu. Dernekleşme yanında bazı masrafları da getirdi. Şu sıralar gündemimizde dernek üyeliği için aidat almak gibi bir plan var ama alacağımız aidat çok yüksek olmayacak. Grubun an itibari ile en aktif olarak kullandığı platformu Facebook sayfası. Grup sayfasına https://www.facebook.com/IstanbulGezginleri adresinden ulaşılabilir. İnternet sitemizin adresi de www.istanbulgezginleri.com
Bir gezi planı yapmak zordur. Planı yaparken nelere dikkat ediyor ve nasıl organize ediyorsunuz?
Gezi planı yapmak gerçekten zor. İnsan tek başına gezerken daha rahat oluyor; yol uzamış, yokuş çıkmış çok dert etmiyor ama bir grupla gezerken öyle olmuyor. Adım adım bildiğim semtlere bile geziler öncesinde 2-3 kere keşif gezisi yaptığım oluyor. Mesela rotayı aynı sokaktan iki kere geçirmemeye çalışıyorum, insanları yormamak için yokuş yukarı yolları mümkün olduğunda kullanmamaya çalışıyorum ve bunları yaparken gezeceğimiz bölgede, görülmeye değer ne varsa rotaya dahil etmeye çalışıyorum. E tabi bir de zaman kısıtı var, sabah 9 gibi yollara düşüp hava kararmadan geziyi bitirmek gerekiyor. İşin en zor kısmı da yemek. Bazı yerlerde kalabalık grubu alacak büyülükte mekan bulmakta zorlanıyorum, hadi buldum herkesi memnun edebilecek miyim? Neyse ki gezilerimize katılanlar sorun etmiyo bunu da, çok sıkıntı yaşamadık. Düşünün, Topkapı Sarayı gezimizde Saray’ın bahçesinde dolmalar, böreklerle piknik yaptık.
Gezgin olmak ve bir gezi grubu oluşturmak size neler kattı?
Çok klasik olacak ama gezmek insanın ufkunu açıyor lakin öyle kuru kuruya gezmek değil; okuyarak, araştırarak ve hepsinden önemlisi paylaşarak. Paylaşmak deyince de grup giriyor işin içine. Bir kere yeni yeni insanlarla tanışıyor, yeni yeni bakış açıları görüyorsunuz. Her birinden birşeyler öğreniyorsunuz. Birlikte olmayı birlikte hareket etmeyi, bencil olmamayı öğreniyorsunuz. Sizden çok farklı gibi görünen insanların aslında size çok benzediğini farkediyor, önyargılarınızdan kurtuluyorsunuz. Daha ne olsun?
Gezi sırasında grubu yönetmek zordur, heleki kişi sayısı 100’e yaklaşıyorsa daha da zordur. Bir grubu yönetmenin formülleri nelerdir?
Saygı ve iyi niyet çok önemli. Grup ne kadar kalabalık olursa olsun saygıdan ödün vermezseniz ve insanlar iyi niyetinizin farkındaysa zaten size yardımcı oluyorlar. Kimi zaman farklı görüşler karşı karşıya geliyor geziler esnasında. Bu anlarda taraf tutmamak, aksine uzlaştırıcı olmak gerekiyor. Mesleğim rehberlik değil, her zaman üstüne basa basa söylüyorum bunu ama grubun önünde yürüyüp insanlara bir şeyler anlatınca ister istemez rehber olarak algılanıyorsunuz ve kimi zaman hiç bilmediğiniz bir konu hakkında sorular da gelebiliyor. Bu gibi durumlarda gevelememek, yuvarlamamak gerekiyor. Bilmiyorsanız bilmiyorsunuz. Bunu açıkca söyleyince insanlar samimiyetinizi görüyor ve sonrasında hatanız olsa bile hoşgörüyor.
İstanbul Gezginleri grubunda şu ana kadar kaç gezi düzenlendi? Ve sadece İstanbul gezileri mi yapıyorsunuz?
Son gezimizin sıra numarası 46’ydı ama arada buçuklu sıra numarası verdiğimiz 3 gezimiz oldu. Onlarla birlikte 49 diyebiliriz. Şimdiye kadar sadece iki kere şehir dışına çıktık. İlkinde Bursa’ya gittik ikincisinde de Edirne. Önümüzdeki süreçte şehir dışı gezileri daha sık gerçekleştireceğiz. Kapadokya, İznik, Çanakkale, Safranbolu, Mardin gezilerimiz olacak.
Kendimizi sadece İstanbul ya da Türkiye ile de kısıtlamıyoruz. Mesela önümüzdeki ilk gezimiz Selanik’e. Bu ilk yurt dışı gezimiz olacak. Alnımızın akı ile altından kalkabilirsek yurt dışı gezilerimizi de çeşitlendirerek sıklaştıracağız.
Gezileriniz sırasında ilginç bir olayla karşı karşıya kaldınız mı?
Elbette karşılaşıyoruz. Mesela ilk dönemde gerçekleştirdiğimiz Pera gezisi için Karaköy’de buluşacaktık. Geziye de Bankalar Caddesi’nden başlayacaktık. Karaköy’de meydanda ufak bir büfe vardır. Bu büfenin taburelerine oturduk ve gezi saatinin gelmesini bekliyoruz. Biz beklerken Bankalar Caddesi’nden sesler gelmeye başladı; bağrışmalar, sloganlar… Döndük baktık; kırmızı flamalar, parkalı insanlar… Eylem var dedik ama bir yandan da Pazar sabahı, sabahın 9’unda, bir de Bankalar Caddesi gibi alakasız bir yerde yapılan eyleme de anlam veremiyoruz. Gezi saati geldi ama biz geziye başlayamıyoruz, eylem devam ediyor. Biraz daha bekleyelim, biraz daha derken baktık gezi yetişmeyecek gözü karartıp girdik Bankalar Caddesi’ne, biraz da korka korka. Meğer, o dönem yayınlanmakta olan ‘Hatırla Sevgili’ dizisinin ‘Kanlı 1 Mayıs’ ile ilgili bölümünün sahneleri çekiliyormuş.
Her geziniz mutlaka keyifli oluyordur. Ama tadına doyamadığınız ve unutamadığınız bir geziniz oldu mu?
Haklısınız, bütün gezilerimiz birbirinden güzel geçiyor. İstanbul’da yaptığımız gezilerden Galata gezisini unutmak mümkün değil ama benim için Edirne gezisinin yeri ayrıdır. Gezi için bir grup Edirne’ye bir gün önceden gittik arabalarla. Yolda verdiğimiz molada pastalar, börekler, sarmalar yedik; gün boyu bol bol sohbet ettik. Akşamında da ufak bir eğlencemiz oldu ve eğlence sonrası kaldığımız otelin bahçesinde neredeyse günün ilk ışıklarına kadar muhabbet ettik. Ertesi gün geziye bir kaç saatlik uyku ile başladık ama kimsenin umrunda değildi. Gezi sırasında bir ara çay molası verdik. Mola sırasında beni bir bahane ile mola verdiğimiz yerden uzaklaştırdılar bir süreliğine. Geri geldiğimizde herkesin üzerinde İstanbul Gezginleri t-shirtleri vardı. Bu geziden bir kaç gün öncesi benim doğumgünümdü ve arkadaşlar bana çok güzel bir doğumgünü hediyesi hazırlamışlardı. Çok duygulandığım bir andı. Meğer ben geziye hazırlanırken, grubun geri kalanı da t-shirt yaptırıp bana sürpriz doğumgünü yapmaya hazırlanıyormuş.
Yakınlarda yeni gezi planları varmı? Varsa nereleri planlıyorsunuz?
Elbette var, olmaz mı? Az önce de söyledim, önümüzdeki ilk gezi Selanik gezisi. Sonrasında İstanbul’da gezilerimize devam edeceğiz. Bazıları daha önce yaptığımız rotaların tekrarı olacak, mesela Galata, mesela Kapalıçarşı, belki sonbaharda Adalar. Bazıları da yeni rotalar olacak, bunlara henüz karar vermedim ama br kaç yeni rota fikri var aklımda. Bir de temalı geziler yapmak niyetindeyim; ‘devşirme camiler’ gibi ya da ‘kahve kültürü’ gibi… Şehir dışı için de Kapadokya gezisi var gündemimizde. Hemen ardından İznik ve Çanakkale yapmayı da planlıyorum.
Son olarak röportajı okuyan takipçilerimize neler söylemek isterdiniz?
Gezmeye şehrinizden başlayın, önce şehrinizi tanıyın. Şehrinizi gezerken bir şehir nasıl gezilir, nasıl tanınır daha ucuza öğrenirsiniz ya da boş verin içinizden geldiği gibi gezin. Son olarak hepinize çok teşekkür ederim okuduğunuz için.
gezgin sorular / temmuz 2015